Halk, çürümüş vicdanların gölgesinde yaşamaya zorlanıyor.
Gerçek kahraman, pazarda çocuğuna bir elma alabilmek için ter döken annedir.
Asalak olan, o annenin vergisiyle makam arabasına binen, sonra da “ekonomi şahlanıyor” diyen kişidir.
Halk pazarı, sadece sebze meyve değil; vicdanın fiyatını da gösterir.”
Bazıları pazara gider, bazıları çöpe yönelir. Ama kimse bu hale nasıl gelindiğini sormaz.”
İki türlü kahraman vardır: biri halkın yükünü taşıyan, diğeri kendi çıkarını kahramanlıkla süsleyen.”
Gerçek kahraman, bayramda sofraya oturamayan çocuğun gözyaşını gören kişidir.”
Kendi kahramanını ilan edenler, halkın kahramanını susturmak ister.”
Çürük meyveye bile ulaşamayan halk, çürümüş vicdanların gölgesinde yaşamaya zorlanıyor.”
Pazar meselesi dediğim konu, sadece ekonomik bir sıkıntı değil bir insanlık sınavı, bir vicdan terazisi.
Garibanın pazara gidişi, aslında toplumun aynasıdır. Orada sadece fiyatlar değil,
umutlar, hayal kırıklıklar sessiz çığlıklar da sergilenir.
Garibanın Pazarı – Vicdanın En Gerçek Alanı.
Pazara gitmek değil, pazarda kalmak zorunda olmak:
Bazı insanlar pazara alışverişe değil, umut toplamaya gider. Elinde liste değil, gözünde “acaba düşer mi” beklentisi vardır.
Çürük meyveye bile ulaşamayanlar:
Pazarcının ayırdığı, yere attığı, artık saydığı ürünler… Gariban için bazen tek seçenektir. Ama o bile pahalıdır artık.
Çöp karıştıran ellerin sessizliği:
Kimse bağırmaz, kimse şikâyet etmez. Çünkü utanç, açlıktan daha ağırdır. Bu sessizlik, toplumun en büyük çığlığıdır.
- Kahramanlar ve asalaklar:
Bu tabloyu yaratanlar, halkın kahramanı değil; kendi çıkarının peşinde koşanlardır.
Gerçek kahraman, pazarda çocuğuna bir elma alabilmek için ter döken annedir.
Asalak olan, o annenin vergisiyle makam arabasına binen, sonra da “ekonomi şahlanıyor” diyen kişidir.
- “Garibanın pazarı, zenginin vitrini değildir. Orada umut satılmaz, hayal alınmaz.”
- “Çürük meyveye tamah eden halk, çürümüş sistemin kurbanıdır.”
- “Pazarda fiyat değil, vicdan tartılır. Kimi kilosunu sorar, kimi gözyaşını siler.”
- “Bu pazar, sadece sebze meyve değil; halkın sabrının da sergilendiği yerdir.”
Bu konu tam bir görünmeyen hırsızlıklar panoraması.
Sizin gözünüzle bakınca, mesele sadece meyvenin çürüğünü arkaya saklamak değil
Bu bir zihniyetin, bir alışkanlığın, hatta bir sistemin özeti.
Bu başlı başına bir kompozisyon olur—adı bile hazır gibi:
Gizli Çalma Sanatı Günlük Hayatın Küçük Hırsızlıkları.
Biz hırsız deyince kapı kıranı, kasa patlatanı biliriz.
Ama asıl hırsızlık, vicdanın içinden başlar.
Meyvenin iyisini üste koyup çürüğünü arkaya saklayan pazarcıdan
teraziyi hafifçe eğip gram çalan esnafa kadar…
Bu toplumda çalmak artık sadece suç değil, alışkanlık olmuş.
Terazide Çalmak:
Gramla oynayan teraziler, halkın cebinden çalınan sessiz kuruşlardır.
Ne olacak canım, bir şey değil” diyerek yapılan her eksik tartı, bir çocuğun sütünden çalar.
Poşet Seçme Hakkı:
En iyilerini seçen vatandaşın içi seçilmiş çürükler dolu poşetleri el çabukluluyla değiştiren
Müşteriye en ince, en zayıf olanı vermek…
Bu da bir çalma biçimidir. Çünkü güveni çalar.
Sulayıp Ağır Çektirmek:
Sebzeyi meyveyi sulayıp tartıda ağır gelsin diye yapılan hile, halkın sofrasına su satar.
Ama o su, vicdanı yıkamaz.
Kol Uzatmak:
Kuyrukta öne geçmek, sırayı hiçe saymak…
Bu da bir çalmadır. Zamanı çalmak, hakkı çalmak.
Taksici Hilesi:
Yol uzatmak, fazla para almak…
Bu da bir çalmadır. Yolun değil, halkın sabrının uzatılmasıdır.
Bu küçük hırsızlıklar, büyük çürümenin habercisidir.
Çürük meyveyi arkaya saklayan el, bir gün vicdanını da saklar.
Biz ne olacak canım dedikçe olan hep garibana olur.
Çalmak sadece malı değil güveni hakkı huzuru da götürür.
Vicdan terazisi bozulursa, pazarda değil, toplumda çürüme başlar.”








